Albert Einstein Alman asıllı ABD'li fizikçi.
Dindar olmayan Yahudi bir ailenin çocuğu olarak olarak
1879 yılında Ulm kentinde dogdu.
1902'de İsvicre vatandaşı oldu. E=mc² formülünü buldu.
1921'de Nobel Fizik ödülünü aldı.
1879: Almanya'nın Ulm kentinde doğdu.
1894: Aile, Albert'i Münih'te bırakarak İtalya'ya
taşındı.
1895: İsviçre'ye taşındı.
1900: Zurich Polytechnic'ten mezun oldu.İsviçre
vatandaşlığına geçti.
1903: Mileva Malich ile evlendi.
1905: Özel görecelik Teorisi de dahil olmak üzere, bilim
dünyasında deprem etkisi yapan üç makalesi yayımlandı.
1909: Bern'deki patent bürosundan istifa etti.
1913: Berlin'deki Kiser Wilhelm Enstitüsü'nde Fizik
Direktörü oldu.
1916: Genel Görecelik Teorisi ile ilgili yazısı
yayımlandı.
1919: Mileva'yla boşanıp kuzeni Elsa Löventhal ile
evlendi.
1919: Görecelik Teorisinin'nin doğrulanmasıyla tüm
dünyada tanındı.
1921: Fizik dalında "Kuramsal fiziğe verdiği hizmetler ve
özellikle fotoelektrik etkiyi buluşu için" Nobel Bilim Ödülü aldı.
1939: Atomun parçalanması haberini alıp ABD Başkanı
Roosevelt'i uyardı.
1940: Amerikan vatandaşlığına geçti.
1955: 76 yaşında Princeton'da öldü.
EINSTEIN'IN TEORİLERİ
Uzay ve Zaman Einstein teorisine göre uzay zaman
eğridir.Uzay zamanın eğriliği kütle çekimi, yani gravitasyona
eşittir.
Bunu anlatacak bir örnek: Bir portakalın üstüne üç toplu
iğne batıralım ve bu toplu iğnelere göre bir bıçakla porta kalı keselim.Ortaya
portakal kabuğundan yapılmış bir üçgen çıkacaktır.O üçgeni alıp masaya
koyarsanız üç genin kenarlarının düz olmadığını görürsününüz.Düz bıçakla
kestiğimiz kenarlar eğridir.Şimdi aynı şekilde diyelim ki siz düzyadan bir
uyduya bir sinyal gönderdiniz.O da bu sinyali başka bir uyduya gönderdi ve
ikinci uydudan sinyal tekrar dünyaya aksettirildi.Işığın yörüngesi en kısa
mesafedelerden oluşan bir jeodezik üç gendir.Eğer güneş bu üçgenin içinde ise o
zaman ortaya çıkan kenarları dışa doğru eğri bir üçgendir, tıpkı portakal kabuğu
gibi.Çünkü güneşin kütlesinden dolayı ışık eğri bir yörünge takip ediyor.Bunu
güneş tutulması esnasında arka plandaki yıldızlarının yerlerinin kaymasından
görmüştük.
Şimdi Einstein gibi şöyle düşünebilirsiniz
:
Ben güneşi ortadan kaldırayım ama uzay zamanı o üçgeni
verecek şekilde eğri yapayım, tıpkı portakalın üstünde olduğu gibi.Bir bakış
açısına göre güneşin kütle çekimi ışığın yörüngesini saptırıyor düz
olmaktan.Öteki görüşte güneş hiç ortada yok, uzay zamanın eğriliği ışığın
yörüngesinin düz olmamasını sağlıyor.
KUANTUM Atomaltı dünyada geçerli olan ve kuantum
mekaniğince betimlenen ilişkilerin garipliğini hepimiz az çok
biliyoruz.
Gelgelelim, iş bu garipliklerin nedenine geldiğinde,
açıklamak için ortaya fırlayacak gönüllü yok.
Ya da şimdiye değin yoktu diyelim: Bir İngiliz bilim
adamı, iddalı bir öneriyle bu garipliklerin sırrını çözdüğünü
söylüyor.
Kuantum dünyasını yöneten ilke belirsizlik.Örneğin, bir
atom çekrdeği çevresinde dönen bir elektronun yörüngesi, üst üste binmiş bir
olasılıklar bulutu.
Bu belirsizlik, ancak bir ölçüm yapıldığında somut ve tek
bir değere kavuşuyor.
Ancak bu "gerçek" değer de aslında gerçek değil;çünkü
yapılan gözlem parçacıkların ya konumunu, ya da hızını çarpıtıyor.
Kuantum dünyasının bir başka garipliği de, birbirinden
çok uzakta bulunan bir parçacık çiftinin iki üyesinden birine yapılan
müdahalenin, ötekini de aynı anda etkilemesi.
Warwick Üniversitesi fizikçilerinden Mark Hadley,
Einstein'ın bir önerisinden yararlanarak bu bilmeceyi çözdüğünü öne
sürüyor.Büyük ölçekte Evren'i başarıyla açıklayan genel görelilik kuramının
sahibi Einstein, parçacıkların aslında uzay içinde küçük bükülmeler olduğunu öne
sürmüştü.
Hadley de bu düşünceyi gelişti rerek parçacıkları,
uzay-zaman içinde "geon" denen bükülmeler olarak ele alıyor.Bir geon içinde
zaman, kendi üstüne doğru bükülerek, bir parçacığa geçmişinde olduğu kadar
geleceğindeki olaylardan da etkilen me olanağı sağlar.
Daha önceki çalışmalarında Hadley, bunun kuantum
dünyasının garipliklerini nasıl açıklayabileceğini ortaya koymuştu. Kanada'nın
Toronto Üniversitesi fizikçilerinden Jonas Mureika, geon kuramının, kuantum
dünyasındaki garripliklerin, klasik fizikle nasıl açıklanabileceği konusunda
güzel bir örnek olduğu görüşünde. "Gene de, zamanla oynarken dikkatli olmak
gerekir" diye uyarıyor.
"Sorulması gereken, zamanın yönü, kuantum düzeyinde
değişebiliyorsa, büyük ölçekteki Evren'de neden değişemyor?"
TEK FORMÜL Einstein'ın Gravitasyon Teorisi makro
kozmos'un, Kuantum Teorisi ise mikro koznos'un yapı ve işleyişini
açıklıyor.
Ancak bu iki teori birbiriyle çelişiyor.Yerçekimine
kuantum mekaniğinin kanunlarını uygulamaya çalıştığınızda, ortaya saçma sonuçlar
çıkıyor.
Ancak mikro ve makro kozmos dünyaları birnirinden tümüyle
ayrıldığından bu çelişki bir sorun yaratmıyor.
Yine de fizikçilerin en büyük umut ve arayışı iki teori
arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıracak yeni bir formül bulmak.
Bu konuda en büyük atılım 80'lerin ortasında geldi.
Michael Green ve John Schwarz adlı iki fizikçi
parçacıkların bir nokta biçiminde değil de, sonsuz uzunluğu olan incecik
iplikçikler olarak (string) tahayyül edilebileceğini ortaya attılar.
Bu iplikçik teorisinin işlemesi için algılayabildiğimiz 4
boyutlu bir alem yerine önce 10 sonra 11 boyutlu bir alemin varlığını ortaya
attılar.İşte o zamandan beri String teorisinin yardımıyla, fizikçiler "Tek
Formül"ü bulmaya her yıl yaklaşıyorlar.
Einstein'ın dediği gibi, "Evrenin en anlaşılmaz tarafı
anlaşılabilir olmasıdır." IŞIK HIZI Kendinden önce yapılan çalışmaların
birçoğunu tepetaklak eden ve görelilik kuramıyla fizikte bir devrime yol Albert
Einstein'ın gelip dayandığı son sınır ışık hızı olmuştu.
Evrendeki bütün değerler bir tür göreliliğe bağlıyken
ışık hızı dokunulmazdı.
Işık hızı geçerli olabilen en yüksek hızı oluşturuyordu
onun için.
Ne neseler, ne ışınlar ne de sinyaller daha hızlı hareket
edebilirdi.
Astronomik ölçümler de Einstein'ın kuramını destekliyordu
doğrusu. Ama son zamanlardaki gelişmeler, neredeyse tabusal bir özellik taşıyan
ışık hızına yönelik kuşkuları her gün biraz daha artırıyor.
Köln'lü fizik profesörü Gunter Nimtz bu kuşkunun önemli
müsebbiplerinden biri.
Laboratuvarında gerçekleştiği basit deneylerle ışık
hızının aşılabileceğini idda ediyor.
Nimtz'in yaptığı deneyde, bir yandan bildiğimiz ışık
ışınları, bir yandan da mikro dalga sinyaller boru biçimindeki metalik bir
iletkenin içinden geçerek ulaşı yor hedefe.
Üstelik Nimtz, bu yolla
anlamlı sinyaller de gönderebileceğini kanıtlamak için miko dalgalara,radyo
yayınlarında olduğu gibi, Mozart senfonilerinden bölümler yüklüyor.
Sonuç: içi boş iletken borudan geçen mikro dalgalara
yüklü müzik parçası, hiçbir engelle karşılaşmadan yayılan ışık ışınlarını,
saniyenin bir kaç milyarda biri kadar bir farkla da olsa sollayıp
geçiyor.
Nimtz'e göre işin komik olan yanı, engelli koşucunun
engelsiz koşucuyu yaya bırakması. Bütün bu olup bitende komik bir yan bulan
yalnızca Nimtz.
Çünkü meslektaşları bir yandan Einstein'ın görelilik
kuramının doğayı açıklamakta hala temel kılavuz olduğu yolundaki görüşlerini
sürdürürken, öteyandan Kölnlü fizikçinin rakipleri bile yapılan ölçümlerin doğru
olduğunu kabul ediyorlar.
Ancak iş, ortaya çıkan sonucun, görelilik kuramının
ötesinde bir fenomen olarak açıklanması noktasına gelince yollar ayrılaıyor.
Avusturyalı astrofizikçi Paul Davies, "Einstein'ın
devrimi kusursuz değildi" diyor.
Davies'e göre görelilik kuramının bizi nereye kadar
götüreceği tam olarak bilinmiyor henüz, ayrıca Einstein'ın kendisi de, teorisini
geliştirirken önceki yüzyılın yanılgılarından tümüyle kurtulabilmiş
değildi.
Dahi fizikçiyle hesaplaşmayı sürdüren Davies, bir
noktadan daha yükleniyor Einstein'a: "En temel soruyu sormamıştı o, zamanın
nasıl oluştuğu sorusunu!" FOTON TELEPATİSİ Bilimsel deneyler bazen büyük bir
başarıyla sonuçlanır.
İsviçre'de üç kenti kapsayan bir alanda yapılan foton
deneyi de böyle bir zaferle bitti!Deney Cenevre'de ve ondan sırasıyla 7,3 km ve
4,5 km uzaklıktaki Bernex ve Bellevue kentleri arasında yapıldı.
Aralarında 10 km uzaklık olan iki foton, ayna karşısında
her seferinde birbirleriyle aynı davranışı göstermiştir.
Fotonlardan biri yanrıyansıtıcı bir aynadan geçmişse,
ondan 10 km uzaktaki öteki foton da aynı anda yarıyansıtıcı bir aynadan
geçmiştir.Biri yansıdıysa, aynı anda öteki de yansımıştır.
Sanki her biri, diğerinin o anda ne yaptığını
bilmektedir. Özel görelilik kuramına göre, hiç bir sinyal ışıktan daha hızlı
(300000km/s) gidemez; oysa aralarında 10 km olan iki foton aynı anda (arada
zaman geçmeden) aynı davranışı göstermektedir.
Einstein, madde de ki belirsizliğin bilgimizin azlığından
ve kuantum kuramının eksikliğinden kaynaklandığına inanıyordu.
Einstein'a göre tümüyle gerekirci (determinist) bir
gerçeklik vardı; fakat bu, kuantum fiziğinin tanımlayabile ceğinden çok daha
derinlerdeydi.Bu varsayıma"saklı değişkenler" varsayımı denmektedir.
Einstein, Boris Podolsky ve Nathan Rosen gibi diğer iki
fizikçiyle birlikte, bir düşünce deneyi yapmayı düşündü; bu deney yeni doğmuş
kuantum kuramında bir mantık çelişkisi olduğunu gösterecek, böylece bu kuramın
eksik olduğunu ortaya çıkaracaktı.
Bu üç fizikçinin yapmayı tasarladıkları deney, İsviçreli
araştırmacıların yapmış oldukları bu deneydi.
1930 yıllarında bu deneyi gerçekleştirmek teknik bakımdan
olanaksızdı.
Tam tersi oldu!"EPR (Einstein - Podolsky - Rosen)
paradoksu" fizik araştırmalarına on yıllarca damgasını vurdu.
Bir lazerden çıkan bir foton (ışık parçacığı) bir KNbO3
kristalinden geçerken daha az enerjili iki fotona ayrılır.
Her foton bir optik lif içine girer ve yolu üstünde yarı
yansıtıcı bir aynaya rastlar.
Ayna tamamen raslantıya bağlı olarak, fotonu bazen
yansıtır, bazen geçirir.Aynayı geçen foton bir dedektöre çarpar.
Deney şunu göstermiştir: Aralarında 10 km'den fazla bir
uzaklık bulunan bu iki foton, her an birbirlerinin tıpatıp aynı davranışları
gösterirler; şöyle ki fotonlardan biri aynadan geçmişse, öteki degeçer;
yansımışsa öteki de yansır.
Einstein bu olaya uzaktan hayaletsel bir etki adını
vermiştir.