Her alanda olduğu gibi tarihte de çok sayıda paradoksal olay olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet'ten:
Bilindiği gibi Fatih, genç yaşta padişah olmuştur. Yaşı gençtir ama zekası ve
inançları çok kuvvetlidir. Yeni sultan olduğu yıllardır. Birgün bir sefere
gidilecekken ordunun başında babasının olmasını ister. Ancak babası bu teklifi
kabul etmez. Fatih'in maksadı babasının ilminden ve tecrübesinden
yararlanmaktır.
-"Eğer sen padişahsan geç ordunun başına. Yok eğer ben padişahsam emrediyorum
ordunun başına geçeceksin!"
Babası Sultan Murat, başka çare bulamaz ve orduya komutanlık yapar.
Osman Yüksel Serdengeçti'den:
Osma Yüksel'in milletvekili olduğu yıllardır. Birgün meclis kürsüsünde kendisine
laf atan vekillere dayanamaz ve:
-"Bu meclistekilerin yarısı eşektir!" der ve iner kürsüden.
Bunun üzerine meclis karışır ve herkes kendisinden sözünü geri almasını ister.
Arkadaşlarının da ricası ile tekrar kürsüye çıkar ve zekasını gösteren ve
vekilleri rahatlatan şu sözleri söyler:
-"Bu meclistekilerin yarısı eşek değildir!"
Kant'tan:
Ünlü Alman eğitimci Emmanuel Kant'ın bir sözü:
-"Her ne kadar ben inanmasam da bir tanrının var olduğunu kabul etmek gerekir."
Yaşanmış bir olay:
1974'teki Kıbrıs çıkarmasına katılan bir asker anlatıyor:
"Çok şiddetli bir taarruz vardı. Mermiler kulağımızın dibinden geçiyordu.
Siperde daha önce hiç görmediğim bir asker yanıma yaklaştı. Belli ki bizim
birlikten değildi. Bir zarf çıkardı ve:
-"Memlekete dönünce bu zarfı, üzerindeki adrese bırakır mısın?"
-"İkimiz de döneriz inşallah" dedim.
Israrla kendisinin dönemeyeceğini, benim ise memleketime ve aileme kavuşacağımı
söylüyordu. Biraz isteksiz de olsa zarfı aldım. Ancak o çatışma sırasında
birbirimizi kaybettik. Taarruz bitip memlekete döndüğümden bir-iki yıl sonra
eski eşyaları karıştırırken o zarfı buldum. Unuttuğum görevi, geç te olsa yerine
getirmek için İstanbul'a gittim. Üzerindeki adres, Aksaray'da eski bir eve
götürdü beni. Kapıyı yaşlı bir amca açtı.
-"Merhaba amca. Ben Kıbrıs'ta savaşan oğlunuzdan bir mektup getirdim. Belki
kendisi de gelmiştir."
-"Bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yoktu"
Beni içeri davet ettiler. Eşi, bir fotoğraf albümü ile geldi. Fotoğrafları
gösterip:
-"Sana zarfı bu genç mi verdi?"
-"Evet. Çok iyi hatırlıyorum. Buydu." ve işte o an beni şok eden ve hala aklımı
başımdan alan şu cevabı verdi:
-"Bu çocuk benim oğlumdu. Fakat onu 15 sene önce Kore harbinde şehit verdik..."
"
Yunus Emre'den:
"Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm"
"Bir ben vardır bende, benden içeru"
"Yedi kere dolup boşalan dünya değil misin?"
Kanuni Sultan Süleyman'dan:
Süleymaniye Camiinin inşaası sırasında bir ermeni usta, yanlış duvar yapması
sonucu, Kanuni tarafından cezalandırılır. Ermeni usta, sultandan şikayetçi olur.
Kadı, ikisini de huzuruna çağırır. Kanuni ve usta, kadının karşısında ayakta
beklemektedirler. Karar açıklanır: "Kısas!" yani Kanuni de aynı şekilde
cezalandırılacaktır. Ermeni usta, adalete hayret eder ve:
-"Madem dininiz bu kadar adil, hem davamdan vazgeçiyorum hem de müslüman
oluyorum"
Davadan sonra Kanuni, kadıya:
-"Eğer ben padişahım diye benim lehimde bir karar verseydin, seni bu kılıcımla
öldürürdüm"
Kadı, oturduğu minderin altından bir hançer çıkarır ve :
-"Sultanım siz de eğer 'ben padişahım' diye kararıma itiraz etseydiniz ben de bu
hançeri sizin kalbinize saplardım..."
Bir Derviş:
Garip dervişin biri büyük bir köşkün önünden geçerken evin 'av meraklısı ve
zalim' olan beyi, yardımcıları ile ava gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle
selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiç birşey vuramadan dönerler. Bey çok
sinirlidir:
-"Sabah ava giderken karşılaştığımız o dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden
işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!"
Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:
-"Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz
vurun kellesini!"
Derviş, beye şöyle der:
-"Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir şey vuramadınız. Ben ise kellemi
kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha uğursuzuz?"
Kanuni Sultan Süleyman'dan:
Kanuni, şehzadelerini muhteşem bir törenle sünnet ettirir. Kısa bir süre sonra
da veziri İbrahim Paşa'nın oğlu sünnet olur. Törene Kanuni de davetlidir. Birara
Kanuni, vezirine der ki:
-"Söyle bakalım İbrahim Paşa. Senin tören mi daha muhteşem, benimki mi?"
-"Elbette benimki sultanım"
Kanuni şaşırır. Sebebini sorar. Vezir:
-"Benim oğlanın düğününe koskoca cihan padişahı davetliydi ve geldi. Sizinkinde
böyle bir davetli var mıydı?" der.